O sabah gözlerini yataktan düşerken açtı Sami. Ah Sami ne kadar da talihsiz bir adamdı. Kötü talih diye birşey kesinlikle vardı ve Sami'yi daha doğduğu gün yakalamıştı. Hastanede ebesi göbeğini keserken, klemp açılmış, ve Sami epey kan kaybedip, yoğun bakıma alınmıştı. İşte o günden beri nereye giderse gitsin, kara bir bulut gibi talihinide yanında götürmüştü.
Hiçbir işte ve hiçbir ilişkide dikiş tutturamamıştı Sami. O sabah, garsonluk yaptığı çay bahçesinde görüp aşık olduğu kızla ilk buluşmasına gidecekti. Ancak vaktinde uyanamamış, geç kalmıştı. Kız çoktan gitmiş olmalıydı. Sami bir taraftan giyiniyor, bir taraftanda kıza kendini nasıl affettireceğini düşünüyordu. İlk bakışta aşık olmuştu kıza. Fakat aylarca uzaktan izlemiş, birtürlü açılamamıştı. Bir sabah yine Sami'nin çalıştığı çay bahçesine gelmiş, yola yakın bir masaya oturup, çantasından çıkardığı kitaba gömülmüştü. Sami kızın kıvırcık kızıl saçlarına dalmış, hayran hayran bakarken, kız biranda kafasını kaldırıp, yemyeşil gözleriyle Sami'ye bakmış, ve ardından belli belirsiz tebessüm etmişti. Sami o an nefes alamamış, öldüğünü sanmıştı. Kendine geldiğinde, kız tekrar kitabına dalmış, ve Sami gördüğünün hayal mi, yoksa gerçek mi olduğunu bilememişti. Ta ki biraz sonra kız yanına gelip Sami'ye merhaba diyene kadar. Sami bir zaman ne diyeceğini bilemeyip susmuş, ardından kendine gelip merhaba diyebilmişti. Tam o anda kız yeşil gözlerini kocaman açıp saminin arkasına doğru bakmış ve Sami arkasına dönmesiyle çay bahçesinin küçük müdavimi fareyi görmüştü. Çay ocağına doğru kaçan fareyi yakalamak için dönerken, elindeki kola bardağını kızın elindeki kitaba ve eteğine dökmüş, o an artık hiç şansının kalmadığını düşünmüştü. Sami panik halinde oradan oraya koşuyor, peçete ve ıslak mendil getirip kızın üzerini temizlemeye çalışıyordu. Bir müddet sonra kızın yüzüne ancak bakmaya cesaret eden Sami, kızın yüzünde öfke yada kızgınlık görememiş, sadece biraz şaşırmış olduğunu farketmişti. Kız gitmek üzere arkasını döndüğünde, Sami'nin aklına kitap gelmiş ve kızın peşinden koşup, kitabın adını sormuştu. En azından, böylece kızı bir kez daha görebilmiş olacaktı. Fakat kız, tüm içtenliğiyle tebessüm etmiş, teşekkür ederek gerek olmadığını söylemişti. Sami ısrar etmiş, hatasını telefi etmek istediğini ve en azından kitabı almasının onu biraz rahatlatacağını belirtmişti. Sonunda kız ikna olmuştu. Bugün Sami geç kalmasaydı, kıza kitabını vermiş, ve belkide arkadaşlıklarının ilk temelini atmış olacaktı. Ama talihi bugünde onu yalnız bırakmamıştı.
Sami kızı bulamayacağını bildiği halde yinede deli gibi koşuyor, ve buluşacakları kafeye doğru ilerliyordu. Kafeye vardığında, kızı bulamamış, ve soluk soluğa, bir masaya oturmuştu. Birkaç dakika sonra, elindeki kitaptan bir sayfa açmış, ve şu dizeleri okumuştu; yine de, öyle tanıdıktın ki, evvelden önce, zaman bile yokken daha, vardın içimde.
'Merhaba, afedersin geç kaldım' dedi bir ses. Sami başını kaldırırken, tanıyordu sesin sahibini, hem de çok eskilerden..sanki zaman bile yokken daha. Gözlerini gördü önce, yemyeşil, sımsıcak, gülen gözler. 'Merhaba' dedi Sami. 'Geç değil aslında, tam zamanında'
sen hikayede mi yazıyorsun. devamı gelecek mi?
YanıtlaSilİlk denemelerimden biri denilebilir. Devamı konusunda ise, sanıyorum olabilir. Ancak başka bir kısa hikaye mi olur, yoksa Sami'nin devamı mı olur onu bilemiyorum.
Silkaleminin mürkkebi bol olsun :))
YanıtlaSilTeşekkürler:) Bu arada ikinci kısa hikayemi de yayınladım bu sabah. Bilginize:)
YanıtlaSil